İlk işletim sistemi
İlk gerçek "Sayısal Bilgisayar" İngiliz
matematikçilerinden Charles Babbage (1792-1871) tarafından tasarlanmıştır.
Ancak onun yaşadığı yıllarda teknoloji yetersizliklerinden, tasarladığı
makinelerde işletim sistemleri mevcut değildi.
Birinci Nesil İşletim Sistemleri (1945-1955)
Babbage' ın başarısızlıkla sonuçlanan
çalışmalarından sonra, II. Dünya savaşına kadar olan dönemde yok denecek kadar
az bir gelişme olmuştur. 1940' lı yıllarda ise, Harvard Üniversitesinde Howard
Aiken; Princeton Üniversitesinde, John Von Neumann ve Amerika ile Almanya' daki
bazı diğer araştırmacıların çalışmaları sonucunda vakum tüpleri kullanılarak
sayısal bazı makinelerin geliştirilmesi mümkün olabilmiştir. Ancak bu
geliştirilen makineler son derece büyük ve odalar dolusu on binlerce vakum
tüplerinden yapılmış ve bugün evlerde kullanılan bilgisayarlardan yüzlerce kez
daha yavaş çalışmaktaydılar.
Bu dönemde makinenin hem tasarımını yapan, hem
imalatını yapan, hem programlayan, hem işleten ve hem de bakımını yapan hep
aynı küçük bir gruptu. Bütün programlama, kontrol panelindeki ilgili yerlere,
ilgili kabloları takarak makine dili ile yapılırdı. İşletim sisteminin ise adı
bile anılmamaktaydı. Sonraları 1950' li yılların başında kartlı makinelerin
gelişmesi ile programların kartlara yazılıp buradan okutulması sağlanmakla
beraber, diğer olaylar tümüyle aynıydı.
İkinci Nesil İşletim Sistemleri (1955-1965)
1950' li yıların ortasında transistörlerin
geliştirilmesi ile büyük bir devrim oldu. Bu dönemde bilgisayarlar müşterilerin
işlerini yapabilecekleri düzeye geldiği için üretici firmalar tarafından
satılmaya başladılar. Bu yıllarda, bilgisayar tasarımcıları, üreticileri,
operatörler, programcılar ve bakım personeli kesin olarak birbirinden
ayrıldılar.
Bu makineler yine de çok büyük ve çok pahalı
olduklarından, çok büyük kapasiteli klima cihazları ile soğutma
gerektirdiğinden ve çok büyük devlet daireleri ya da çok büyük özel sektör
kuruluşları tarafından satın alınabildiler. Bu nesil bilgisayarlarda, kullanıcı
her bir satırını bir karta yazdığı programını getirip eliyle sistem operatörüne
verirdi.
Operatör kartları kart okuyucu cihazında okutur
ve okunmuş seklini teyp bantına aktarırdı. Sonra sisteme derleyici bantını
yükler ve arkasından da kullanıcının programının bulunduğu bantı yükleyerek
derleme işlemini yapardı. Bu derleme işlemi tamamlandıktan sonra programın
çalıştırılabilir halini 3. banta çıkar ve bunu tekrar sisteme götürüp
çalıştırarak programın sonucunu yazıcıdan yazdırırdı.
Bu dönemde bundan sonra sağlanan en büyük aşama,
derleyicinin bir defa yüklenmesinden sonra, çok sayıda farklı programcının
programlarının 1 bant üzerine arka arkaya yüklenip çalıştırılması olanağı ile
Yığın İşlem (Batch Processing) kavramının getirilmesi ve uygulamaya koyulmasıdır.
Bundan önce bilindiği gibi her programcının programı için derleyici bantınıda
bir defa yükleme zorunluluğu vardı. Bu nesil bilgisayarlar bilimsel ve
mühendislik işleri için ve Fortran dili ile kullanılırdı. İşletim sistemi ise
IBM' in geliştirdiği ve 7094 makinelerin de kullanılan IBSYS' di.
Üçüncü Nesil İşletim Sistemleri (1965-1980)
1960' lı yılların başına kadar üretici firmalar iki farklı üretim çizgisinde gittiler. Bir taraftan mühendislik ve bilimsel işlerde kullanılan bilgisayarlar, diğer taraftan da bankacılık ve sigortacılık şirketleri gibi ticari kuruluşlar tarafından kullanılan bilgisayarlar üretildi.
Ancak bu durum çeşitli sorunlar yarattığından IBM firması bu iki farklı yaklaşımı tek bir yapı üzerinde birleştirmek ve sorunları gidermek amacı ile 360 mimarisini duyurdu.
Bu nesil bilgisayarların mimari yapısındaki en önemli yenilik transistörlerin yerine entegre devlerin kullanılmış olması idi. Böylece makinelerin boyutları küçülürken, çıkardıkları sıcaklıkta binlerce kat azalmıştı. Bununla beraber kullanım açısından bu mimari yapının getirdiği en önemli yenilik ise "mutiprogramming" tekniği idi.
Eski nesil bilgisayarlarda, kart ya da bant okuma süresi boyunca CPU tamamen boş olarak beklemekte iken, bu nesilde belleğin parçalara ayrılıp, her parçada başka bir programın çalıştırılması sayesinde, örneğin bir program teypten okuma yaparken CPU atıl (boş) olarak durmamakta ve diğer programın gereksindiği hesaplama işini yapmakta idi.
Üçüncü nesil bilgisayarların getirdiği bir diğer önemli özellikle, aynı anda gelen çok sayıda program destelerinin, kendinden önce gelenin çalışıp bitmesini beklemeden arka arkaya okutulup disk üzerinden sıra ile çalışmayı beklemelerinin sağlanması idi. Bu olanağa "SPOOLİNG" (Simultaneous Peripheral Operation On Line) adı verilmiştir. Spooling tekniği, yazıcı gibi paylaşımlı kullanıma uygun olmayan ünitelerin kullanıcılar tarafından hiç beklemeksizin kullanabilmelerine olanak sağlamıştır.
Örneğin var sayalım ki, aynı bir yazıcıda yazılmak üzere aynı anda 3 farklı kullanıcı programı tarafından 3 tane çıktı gönderilse ne olur? Eğer işletim sistemi ve onun kaynakları yöneten fonksiyonları olmasaydı, kağıt üzerinde ilk 5 satır mesela 1. kullanıcının, sonraki bazı satırlar 2. kullanıcının ve diğer bazı satırlar da 3. kullanıcının olurdu ki bu tam bir kaos yaratırdı. İşte işletim sistemi örneğin sahip olduğu Spooling mekanizması sayesinde bu kullanıcılar tarafından gönderilen işleri disk üzerinde sıra ile biriktirir ve yazıcı ünitesinden de sıra ile birbirine karışmadan yazdırır.
Özet olarak Spooling;
1. Paylaşımlı kullanıma uygun olmayan çevre ünitelerinin, kullanıcılar arasında birbirlerini beklemelerine gerek olmaksızın paylaşıyorlarmış gibi kullanmalarını sağlar.
2. Hız bakımından birbirinden çok farklı üniteleri arasındaki bilgi transferinin etkin bir şekilde yapılabilmelerini sağlar.
Yine üçüncü nesil bilgisayarlarla gelen diğer bir özellik zaman paylaşımıdır (Time-Sharing). Bu yazılım teknolojisi ile de, aynı anda çok sayıda kullanıcının terminalleri başındayken çalıştırdıkları işlere yada terminal vasıtası ile olmasa da sistem üzerinde yığın işlem "Batch Processing" olarak çalıştırılan işlere CPU' nun sıra ile ve kısa sürelerle tahsis edilmesi sağlanabilmiştir. Bu sayede hem sistemde çalıştırılan işlerin hepsi CPU' yu kısa aralıklarla kullanabilmiş olmakta, hem de sistemde çalışan örneğin ekran başında oturan kullanıcılar CPU' nun yalnızca kendilerine servis verdikleri hisisne sahip olurlar.
Dördüncü Nesil İşletim Sistemleri (1980-....)
LSI (Large Scale Integration circuits) entegre
devrelerinin gelişmesi ile ve binlerce transistörü ihtiva eden chiplerin 1 cm2
üzerine yerleştirilmesi ile kişisel bilgisayar (PC – Personal Computer)
devri doğmuş oldu.
O dönemdeki kişisel bilgisayarlar mimari
bakımından mini bilgisayarlardan farklı olmamakla beraber, fiyatı bakımından
çok daha ucuzdular. PC' lerin gelişmesi ve bunlar üzerinde çalışabilecek
yazılımların, hiç bilgisayar bilgisi olmayan kişiler tarafından da
kullanılabilir olması bu nesil bakımından evrim olmuştur. Bu nesilde iki tane
işletim sistemi sektöre hakim olmuştur. Bunlardan bir tanesi Ms-Dos, diğeri de
Unix' dir.
1980' li yılların ortalarında ilginç bir
teknolojik yapılanmada başlamıştır. PC' lerin Ağ İşletim Sistemleri (Network
Operating System) ve Dağıtık İşletim Sistemleri (Distributed Operating System)
ile kullanılmaya başlamasıdır.
Bir ağ işletim sisteminde, kullanıcılar ortamda
çok sayıda bilgisayarın mevcut bulunduğunun farkında olurlar ve aynı zamanda
uzaktaki başka bilgisayarlara Uzaktan Bağlanma (Remote Login) olabildikleri
gibi dosyalarını bir bilgisayardan diğerine kopya edebilirler. Ağ işletim
sistemindeki, en önemli özelliklerinde biri de, her makinanın kendi yerel
işletim sistemi tarafından işletilmesi ve her makinenin kendi kullanıcılarına
sahip olmasıdır.
Dağıtık işletim sistemlerin de, bunun tersine,
gerçekte ortamda çok sayıda CPU, olduğu halde, ortamın kullanıcıya sadece
geleneksel tek işlemcili gibi görünmesidir. Bir gerçek dağıtık sistemde,
kullanıcılar programlarının nerede çalıştırıldığının ve dosyalarının nerede
yerleşmiş olduğunun farkında olmazlar. Bu işlemlerin hepsi otomatik olarak ve
etkin olarak işletim sistemi tarafından gerçekleştirilir.
:) şeyda hanım başlığınız yanlış olmuş. işletim sistemleri hakkında bilgi değilde "işletim sistemleri" olsa daha iyi olur. tarihi biraz kısa tutmuşsun
YanıtlaSil